11 Eylül 2009 Cuma

Namazın insanı kötülüklerden alıkoyması için nasıl kılmalı ve nelere dikkat edilmelidir?

Namazın insanı kötülüklerden alıkoyması için nasıl kılmalı ve nelere dikkat edilmelidir?


Hamd olsun Âlemlerin Rabbine, Salât ve selam olsun Peygamberlerin sonuncusu Efendimiz Muhammed Mustafa’ya, Onun temiz aile fertlerine, topyekûn ashabına ve sizlerin üzerine…

Kur’an-ı Kerim’de “Muhakkak namaz fuhşiyattan alıkoyar” denmektedir. Ama günümüzde namaz kılıp da günah işleyenlere rastlamaktayız. Bunun izahı nasıl oluyor. Bunların kıldığı namaz kabul olmuyor mu? Namazın insanı kötülüklerden alıkoyması için nasıl kılmalı ve nelere dikkat edilmelidir?

Dilimize namaz diye çevrilmiş olan ‘Salat’, Arapçada dua demektir. Geniş manasıyla salat kelimesi dini metinlerde “dua, namaz, rahmet ve hatta ibadet” gibi muhtelif manalarda kullanılmıştır. Fakat namaz deyince vakit, taharet, kıraat, rükû’, secde tabirleriyle ifade edilen, Müslümanlara has muayyen zamanlarda belli şartlar altında bilinen şekiller ve hareketler çerçevesinde yapılan ibadeti kast ederiz. Namaz, Müslümanlara has ibadettir, onun alâmeti farikasıdır. Müslümanlığın giriş kapısını kelime-i şehadetin teşkil ettiği ve en mühim hizmetini –hatta diğer hizmetlerinin makbuliyeti de- namaza bağlanmıştır. Namaz kılan kişi, kulluk akdini yerine getiren ve bu akdin şartlarına teslim olmuş kimse demektir. Namazın dinimizdeki önemli yerini “Namaz dinin direği ve her hayırlı şeyin anahtarıdır” hadisi belirtmektedir. Vaktinde, abdesti tam olarak, farzlarını yerine getirilen, taharetine (temizliğine) bedenine, elbisesine ve kılınan mekâna dikkat edilerek, kıraatı düzgün okunan, rükû’ ve secdeleri tam yapılan ve diğer erkânına uyularak kılınan namaz; fahşa ve münkerden korur. İmam Zamahşeri Keşşaf Tefsirinde “Muhakkak namaz fuhşiyattan alıkoyar” ayetini tefsir ederken şöyle der: “Namaz, günahları terk etmede bir lütuftur. Namaz, günahtan men edicidir. Eğer desen ki çok kişi namaz kıldığı halde kıldıkları namaz onları münkerden alıkoymuyor. Ben de (Zamahşeri) derim ki, günahlardan ve fahşadan alıkoyan namaz, o namazdır ki kişiye katında bir sevap yazdırıyor. Kişiyi Tövbe-i Nasuha sevk eden namazdır. Ve katında makbul olan namaz, kılınırken azaları ve kalbiyle ’tan korkarak kılınan namazdır.”
Yüce Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ben cinleri ve insanları ancak ve ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
Bir Hadis-i Kudsi’de Allah Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ben gizli bir hazine idim. Mahlûkları yarattım ki; beni tanısınlar” demek ki; insan Allah’a ibadet yapması için yaratılmıştır. İbadet: insanı Allah (cc)’a bağlayan ve insan ile allah (cc) arasındaki irtibatı sağlayandır. İbadetlerin en önemlisi ve insanı en çok Allah (cc)’a yakınlaştıranların başında namaz gelir. Çünkü namazda Kur’an okunması, rükû’, secde, tesbihatlar ve dua var. İnsan, abdest aldıktan sonra temiz elbiselerle, temiz bir mekân üzerinde kıbleye yönelerek kemerbest (el bağlayarak) bir durumda zilletini, kulluğunu Allah (cc)’a ilan edip Allah (cc)’ın azamet ve celalini itiraf etmek için başta “Elhamdu lillahi rabbil âlemin; Ne kadar hamdler varsa, ne kadar güzel vasıflar varsa Rahman ve Rahim olan ve kainatı idare eden Allah’a mahsustur” diye söyledikten sonra “Maliki Yevmiddin” diyerek nasıl ki dünyanın Maliki ve idarecisi ise aynı şekilde ahiret diyarının tek sahibi ve Maliki yine O’dur, diye Allah (cc)’ın istediği vasıflar ile O’nu vasıflandırdıktan sonra içinde “Ya Rab dünyanın sahibi Sensin ahiretin sahibi, maliki Sensin” der. “İyyake Na’budu” diyerek “Ben senden başka kimseye ibadet etmem. Yalnız ve yalnız Rabbim Sensin, mabudum Sensin, Senin dışında hiç kimseye kulluk etmem, Senin dışında kimseye ibadet etmem.” diye Allah’la bir nev’i bey’at kurar, bir anlaşma yapar.
Sonra sanki ibadetinin ücretini ’tan isteyerek; “İyyake nestein” der. Yani; “Yalnız ve yalnız Senden yardım dilerim, dünyevi olsun, uhrevi olsun bütün işlerim üzerine bana yardım et.” diye Allah (cc)’a yalvarır. Sanki Allah (cc) “Ey kulum, neyin üzerine benden yardım talep edersin?” Namaz kılan şahıs “Ya Rab nimetlendirdiğin enbiyalar (as), salihler ve sıddıkların (ra) yolu olan Sıratı Müstakimi bana bağışla ve ayaklarımı da o yolda sabit kıl. Beni gazabına maruz kalan Yahudilerin ve dalalete düşen Hıristiyanların yolundan uzak tut ve muhafaza et!” diye Allah’a yalvarır ve sonunda âmin der. Yani; “Ya Rab! Benim bu duamı kabul et!” diye Allah’a yalvarır. Sonra Fatihayı takviye için Kur’an’dan bir kısım zammı süre denilen ayetleri okuduktan sonra bir adım daha Allah’a yaklaşmak ister ve -u Ekber diyerek rükû’a varır. Rükû’da da Allah (cc)’ın azametini gösterir ve en az üç sefer “Benim azim olan Rabbim bütün noksan vasıflardan münezzehtir.” dedikten sonra tekrara ayağa kalkar, Allah (cc)’a hamd eder. Sonra aşk ve şevkle bağlantısını artırarak Allah’a yaklaşmak için hemen secdeye varır. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor. “İnsanın Allah ’a en yakın olduğu an secde anıdır. Siz secdede iken kendiniz için dua edin, layıktır ki; secdedeki dualar kabul olunsun. Ve secdede Allah ’ın en yakın halde iken “Benim Âli ve yüce Rabbim bütün noksan vasıflardan pak ve temizdir”. Üç sefer bunu söyledikten sonra istediği duaları yapar. Sonra sanki arşı alanın kapısı önünde Allah (cc)’ın huzurunda dizüstü elleri dizlerinin üzerinde Teala’ya kemali ihtiram göstererek Allah (cc)’a bir nev’i selam eder. Nasıl ki; Hz. Peygamber Miraca giderken namaz kılan şahıs da o şekilde diyor. “Ne kadar tahiyyeler yani selamlamaların çeşitleri ve salâvatlar, yani rahmetler ve tayyibatlar, yani temiz ve güzel kelimeler varsa Allah (cc)’a hastır.” dedikten sonra Hz. Peygambere selam ve rahmet getirdikten sonra o mukaddes mekânda Müslüman kardeşlerine de dua eder. “Salât ve rahmet bizim üzerimize ve bütün salih kullar üzerine olsun.” der. Sonra Kelime-i şehadeti getirdikten sonra Hz. Peygamber(s.a.v) ve Hz. İbrahim(a.s) üzerine salâvat getirir. Sonra ruhi gıdasını tam aldıktan sonra selam verme ile Allah’ın huzurundan ayrılır ve dünyaya döner.
Bir hadisi şerifte -Mucahid, Dahhak ve İbn-i Abbas rivayet etmişler- Hz. Peygamber Miraca giderken göklere varır, Sıdret-ul Münteha denilen bir yere varır. Orda Cebrail, Hz. Peygambere “Bundan sonra senden başka kimse ileri gidemez.” Peygamber (sav) de Allah ’ın huzuruna varır. Orda namazda okuduğumuz tahiyyatla Allah’ı selamlar. Der, “Bütün tahiyyeler ve mübarek kelimeler ve salâvatlar Allah’a hastır.” Allah (cc) onun cevabını verir. “ Allah’ın selamı ve rahmet ve bereketi senin üzerine olsun Ey Nebi.” Sonra Peygamberimiz selam bizim ve bütün Allah’ın salih kullarının üzerine olsun diye cevap verirken bu sefer Cebrail ve göklerdeki tüm melekler kelime-i şehadet getirirler. Allah Allah (cc)’, Peygamber ve Cebrail arasında vuku’ bulan hadise namazımızın bir rüknü olmuş. Bu demektir ki; namaz kılarken biz de bir nev’i miraca Allah (cc)’ın huzuruna çıkacağız.
Eğer bu tefekkür ve düşünce ile namaz kılsak namazımız kabul olur ve bizi fuhşiyat ve münkeratlardan uzaklaştırır.
Enes bin Malik bir hadisi rivayet ediyor ki; Resulullah zamanında Ensarilerden bir genç vardı. Daima Peygamberle beraber namaz kılardı ve her türlü pislik, fuhuş, hırsızlık yapıyordu. Hz. Resulullah’a durumu anlatıldı. Hz. Resulullah onun namazı onu bu pisliklerden koruyacak. Sonra fazla zaman geçmeden adam çok güzel bir şekilde tövbe etti. O zaman Peygamber ben size demedim mi? dedi.
Eğer gerçekten insan namazda kendini ’ın huzurunda hissedip, edeple, korku ile namaz kılsa, özellikle belki bu namazdan sonra öleceğim diye düşünse, böyle bir namaz, sahibini ıslah eder, onu fuhşiyat ve münkerden korur. Hususen bu namaz günde beş defa ’ın evinde ve cemaatle olsa, kişiyi korumaz mı? Yoksa ğafil bir kalp olsa, adam nerde, kimin huzurunda olduğunun farkında değilse o namaz, sahibini ıslah etmez ve melekler o namazı ’ın huzuruna götürürken kabul etmez ve “Böyle bir namaza ihtiyacımız yok, onu tekrar götürün sahibinin yüzüne vurun” diye emir eder.
İbn-i Mesud ve İbn-i Abbas rivayet ettikleri bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kimin namazı onu fuhşiyat ve münkeratlardan muhafaza etmezse o namaz sahibine fayda vermez. Ancak onu ’tan uzaklaştırır.

1 yorum: